o beklenilen yere benim
her nereyse yani kılıcına
sarılıp
her nereyse yani bavulunu
dağıtıp
ergen hırsları dolu göğsüm
yaraşmaz
terlemez evrakların gerdiği
avuçlarım
kir tutmuştur biteviye,
bilinmez
bir koçaklama dökülmez
dilimden
kalkmaz böğrümdeki
kımıltı, göç eylemez
ve de beklemez söküşünü
şafağın
ezgileri bir minyatürdür
göğün göğsümde
parçalanmış etimi
sıkıştırır dişliler
çiçeklerinden bıkmış
bir bahar gibi soyunup
ellerinden ellerime hoyratça
geçer
bozar inancımın taranmış
saçlarını
adı birden karanlık olur
gecenin
kendine çarpıp döner
dipsiz serzenişlerim
puşe kağıtlarla gelir
çözdüğüm sırrın simsarları
elleri temizdir
güzelce törpülüdür
tırnakları
ah o gözlükleri
ne güzel oturmuştur
kafataslarına
serbestçe gererler
göğüslerini güneşe doğru
hiç düşünmeden dönerler
ardı sıra
bense hayatı böyle
çektiğim zaman
ağlamaya yetmez boyu
kirpiklerimin
alamam tozlarını
çamurlanır bütün seyrim
o beklenildik sokaklara
haklıya hakkını çar çur
ettirirek
yorarak adaletin
simetrisiyle kalbimi
geliyorum spiraller çizmeden
ama dümdüz değil
kalabalıklarda omuzlarım
nasıl sallanıyorsa
ayaklarım nasıl sinirli
dizlerim nasıl mağdur
oluyorsa
nasıl güceniyorsa ellerim
benzemezken hiçbir yerim
hiçbir yerime
işte ben ve işte onlar
olarak
çıkıyorum
bütün taslaklarımla
bütün pusunu kısmıştım
geçmişimin
alıştığım yataklardan
uyandım yeniden
o kötü rüyanın
parçalarını
üleştirdim mevsimlere
bir tabiat noksanı gibiydim
kendinden radyasyonlu
yaşadıklarımı bir
yerlerden hatırlıyormuş gibi yapmaktan
unutmuştum bütün
yaşananları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder