26 Şubat 2017 Pazar

ŞİF

Kovalanıyorum.
Kopyalarımı izah ediyorum aynalara
Zamanın ortasında bir yıkıntı, aldırmıyorum.
Hep vurup damgayı terleyerek
Hep yerleşerek tokatlanan seherin makamına
Vandalca ibraz ediyorum tutarsız bir anatomiyi

Ne bir güz aksanı kalıyor elimde
Ne de bir akıtılmış süha
Hep bir tozarma
İmanım yığılmış,
Cibilliyetimiz pek sanatsal.
Tanışmaya konuşlanan
Meraklıydı da darılmaya
"Ey en tanışılmayan"
Ne tuhaf bir espri bırakırdı
Ürperirdik, omuzlarımızda
Omuzlarımızda:
Balolar, seçimler ve intihar geceleri
Hangi kapıyı açmaya zorlarlardı ki bizi?
Nerden geliyordu bu toz Allah aşkına?
Yoksa çağımıza özgü bir şey miydi bu?
Verilmişleri inkar eden
Yapılmışlar, yapmacıklar çağına yani.
Hollywood ya da kızılhaç
Unutarak ayaklarımıza sıkılan kurşunları
Dansın büyüsüne kaptırdığımız kendimizi,
Öylece razıydık çünkü çocuk kalmaya
Babalar başkalarının oğullarını kıskanırken.
Ne vardı cumhuriyet kurulmadan
Bir nefeslik koşsaydık şu kırlarda.

LİLLİPUT

basılıp da bağrına seslerimizin
yankılanıyoruz mesenlerce renk renk
ama ölüm aynı hep, güzüm aynı
bir başka rüyaya
cimcikliyoruz kendimizi.
çaldılar hayretimizi
bize Allah'ı alıştırdılar.
cennetler yolup tufanlara dursak da
çıkaramadık bir türlü bu hazzı umuttan
hormonlandık böylece en yakın arzı hale doğru.


bidat bir hazineydi
sırça göğsümde anahtarını sakladığım
kazımıştım hallerimi şataflı intiharlardan
sonra yazamayınca bir şey
utançlı bir ergen sırıtışı oluyordum
suratımda taşıyordum hep bu çirkin
tasarımı aceleye gelmiş bayrağı
bir görüldü damgasıydı sanki ruhuma.
dilimde bir vakur herze
kim bilir hangi teorinin mezesiydim.
güvercinler
ağlarken üstüme.


aslında ben
yani, ruhuma gelen son veda
fark eder miydi hangi isme biat ettiğim?
fark eder miydi esrimeliği fikrimin?
sussam
belki fark ederdi
çünkü biliyorum
hiçtenliğini bile dualarımın
duyan sensin.

                                             Havsala/MART/2014

PİYASA

poetik gamların incelttiği
çığlıklar içindeyiz, tarumar.
hazımsızlıktan deşiyoruz toprağı
uzlaşımızda bir kuru kahkaha.
ovalardan çekilmiştik
patentini almak için ilahi buluşların
bir çiçeğin parfüm oluşu
ve ardından davete icabetimiz
hep bir ömre neler sığar telaşesi.

bir solgunluk anlatısı olmalı
şaşkınlıkların yıllandığı bir solgunluk
çünkü şaşırmak tescilidir masumiyetin
en kaotik duygularda dahi.
yoksa bu müfrez sadakatimiz
başımızı yasladığımız hatıralardan
başka ne bırakır? korkmuştuk elbet
alnımızın çatına doğru birikmekten.

hepimiz biliyorduk
o saklı sorgunun buruk tadını
bundandır ki
bir damlalık suyun yükünü hor görüp
ateşin verasetini zerk ederek kendimize
kamaşmış bir arsızlığı ruh edindik.

neye elimi atsam şimdi
bir sıkıntıdan başka bir sıkıntıya
kesiliyor biletler, oluveriyorum:
çıksam caddelere lastik gibi
çekilsem odalara darmaduman
kıyama mahcup
Allah'a unutkan.

DERMAN

                                                       Biz'den biri, Talha kardeşime

anlamın zafiyetini gölgeleyen bir şey var bu kağıtlarda
oldukça fazla kelimelerin katsayısı
yüreklerin, burkulmaya fırsat bulamayacağı bir çabukluk
ellerimle yapamayacağım bir şey
akılla yapılacağa hiç benzemiyor
bir alışkanlıktı sadece gözlerimizde ıslanmayan
çünkü çok ağlanılmış duvarları olan bir koridordan geçtik
ve gördük tanışırken kalplerimizin çıktığı merdivenleri
belki yalnız bizdik bu mimariyi tasarlayanlar 
yalnız bizlik sınırları dahilinde;
ılık bir gölde gösterişli kulaçlar savuran
kot daire toplantılarından dağılan
eşini seçmemiş bir adam bıyığı gibi oturan
kaderin o karizmatik boşluğuna savrulan
yalnız bizdik
bizlik için yeni gizler kodlayan.

şimdi
kimi kurtarsak ölümden
çok sıkılıyoruz burada beraber
yapmacık denecek kadar yapmacık oysa ellerimiz
kalbimiz, sahte denmeyecek kadar hükümsüz
geçmişiz kendimiz yerine birbirimizden
korkmayın
kimse kimsenin son durağı olmaya müsait değil
diriliğimiz bir piyano tıkırtısına sıkışmış
var mıydı bir ardı bu yönsüz gidişin? 
başka bir modaydı sadece belki bu yıkılış.

MÜDAVİ

harman yerlerinde sakındığı gözlerini öpüyorum annemin
benim gizil çağımın örtüsüdür o yazması, bilirim
bir avuç yokluğumu tutar da annem
elinde bir buğday tanesi olurum
yüzünde en taşkın sulardan duru ter
düşer de yüreğim olursa eğer
güneşlerin doğmak için çıldırdığı yerlerdir vatanım
bana bıraktığı bereket
kırılgan bir acemiliktir alnacıma bilgelik taşıyan
bir acemiliktir: beni helalinden yaşatan.

BİR YAZ GEÇERKEN

bütün kepenkler indirildiğinde
ağlayacak neyim var şimdi diye soruyorsam,
kıkırdaklı inançların öğütlerini
yerleştiriyorsam aklımın misafir odalarına
çoğalacaktır elbet bu kahrım

işe yarar mı hiç
kursakta kalan son heves için yaptığım çılgınlık
inadımın başı yumuşak artık
terli alnım dayanamadı yoğrulmayınca toprakla
necisimi almadı hiçbir soylu söz
hiçbir kağıt.

şarkılarda buluşalım deniyor ya
işte öyle bir şey bu deliliğin başlangıcı
yalnızız ve sancılı
uykularımız o soğuk koğuşlarda dolanıyor
ayakları çıplak rüyalarımızın
iflah olmaz bir hasta iniltisiyle kalkıyoruz sabaha

yaz günleri bir çok güzelliği çalarken cildimizden
sanki bir ayyaş partisinde
sadece alkollüyken dost olabilenlerin
tutup bizi süreklediği o dansa kalkıyoruz
ayık ve çaresiziz, yani göz göze
mülteciler gibi kaçarken kelimeler vecdimize
olduğu yerde artık her şey, savaş bitti.
şimdi cesetleri yakma vakti

uçurumun kenarında bir kır düğünüdür yüzün
topraksız yeşertir işleyen ellerin sabah umutlarını
işte bu yüzden razıydım şarkılarda buluşmaya ben
bekle ki açılsın bıkkın kulaklarım
tatlı uykuların eşiğinde esnerken.

CENNETİN HÜZNÜNE

Bugün ayın bana çarptığını itiraf edebilirim
Bir tesadüf dileyebilirim, yakalasın bizi babacan birader.
Ellerimiz kızarır belki de tam zamanıdır
Her şeyin itiraf olunmasını dileyebilirim
Böylece basit ama cesur olma fırsatıyla
Ayın esrimeliğimin en laçka tadını savmasıyla
Sarmasıyla hazzın vecde:
Harfler düşer
Çöreklenmişimdir üstlerine
Ay çarpmasıdır bu, ellerini tutmadığımdandır

Atanmış bir memurun bozkırla ilişkisidir şimdi ruhum
İşim gereği yalanlayamıyorum zamanın üstünlüğünü
Hırçın dalgaların ortasında kesik kesik geliyor ölümün sesi
Sesi pıhtılaştırmak istiyor hasedim
Kendine düşen seslerin zenginliğiyle övünmek.
Küskün cesetlerin gönlünü alıyorum
Ortaya bir gönül koyuyorum
Kapış kapış bir gönül
Bir gönül, alkışlarla
Sonra kimsenin bilmediği bir tomurcuk içimde
Ayın çarptığı yerde

Harfler ki düşkündür bu kısık sebatlarda
Oysa kaç denizdi o, kaç ağaç katletmem lazımdı ki daha
Bu dağdağanın küstah gönlünden kurtulayım.
Yol tozu bilmez kartpostal hasretlerinden
Daha başka ne çıkar toparlasak şu mücella fendimizi
Yaksak yaksak yaksak,
Varsak bütün devinimlerin anlamına yeniden
Sırtlandıkları gibi yavrularını dağlı kadınların
Sırtlanarak bir ferman heyecanını

Tanrıcıklara tapıyorlar, Allah’a müşteri tribi
Ben bunlarla ne yapayım, annemi alayım
Hurafelere inanırız
Ne güzel inanırız annemle hurafelere
Parmaklarımızın alışverişinde olur uğur böcekleri
Kıskançlığı değil kısmeti kavururuz bir kavi inanç ile
Sessizliğimiz bir uzun yol olur, yola ben çıkarım
Annem gidemez hiçbir yere
Bir itirafa sürükler beni sıvazlamaları:

Evet bir hiçtim kabusumun ortasında
Korkmam anlamsız
Bir hiçti kelimeler,
Piyonların ihtilalinden kaçan.

ÇİY

Anlatamayız bazı geniş zamanları,
İnandığımız:
Bir muammanın çengeline asılmışlığımızı
Ve çıkmışlığımızı bir kuyudan
Ki kalanı hasretle palazlanmıştır.
Ki yutkunurken eser üstümüze
Antlarını anıt belleyen
Nostaljik bir müminin
Helezona hasrolan nefesi

Güdümlü efsun tarifleri
Kaçınca sabitliğim devrede
Haritadan, şarkıdan memleketler
Bavulu toplarken yükselir farkındalık
Her şeyi rast eder vücut bakım malzemeleri
Uzak aile, zorlu şenlik, dolu sofra.
Annem ağlayabilir

Çünkü annem, her şiirde adı geçecek kadar annedir.

BANLİYÖ


Körfezden baktım dünyaya
Yağlı bir rüzgar karıyor saçlarımı.
Bırak işte böyle iyi, bolca boş bank var.
Grafitiler ve sokak köpekleri merhemdir
Nasıl oldu anlamadım?
Ama onlar bilmez, konuşurlar işte
Körfezden bakmadan dünyaya

Ya hiç kirli değil şimdi deniz
Ya da kirli olan gözlerimiz.
Her sabah böyle olmaz mı zaten?
Hele bir ter atalım, gök nemini alsın
Kuru bir akşam türküsü dinleriz
Uygar bahçelerden geçer
Gizlediğimiz tanrılara dualar ederiz

Körfezden baktım dünyaya
Ve iskele
Bakır saçlarını doğrar denize doğru
İmrenerek bakar işsiz gençler
Bağırlarındaki itaatsiz aşk çınlar!
Hazlarında bile güze çalıyor çünkü o çıkmaz sokaklar.
Bir çay, bir poğaça ve gazete kupürleri
Unutulan şiirlere zoraki kelimeler,
Alınmış tezkere gibi.

Jantlarını takmış yürüyor işte deniz
Şehrin paçası ıslanır, ağlasa belli olmaz.
Yakışıksız gölgelere kalp krizi gibi
Bebek emzirir gibi inerdi
Zaten inmekte olan püsküllü güneş zembilleri.
Elimde çakılmış bir çivi
Dert etsem yüksek intiharlar aşırtırdım denizden
Biraz alçakça kükrerdim
Rezerve edilmiş kafeslerin içinden.

Körfezden baktım dünyaya
Kovdum beni avutan cinleri alnacımdan
Körfezim benim, acilen gözlerime tutuşturduğum şifa!
Kaybolan mürekkebi etikçi divitlerin
Kurtarılmış bölgem, körfezim!
Tütüyor üstünde, işte
O diplomasız sigara.